Ana içeriğe atla

UNUTMAK NANKÖRLÜĞÜN EN BÜYÜĞÜDÜR


Edirnekapı metrobüs durağından yukarıya çıkıldığında Edirnekapı Şehitliği mezarlığı görülür.
Edirnekapı istikametine doğru giderken sağ tarafta mezarlığın az içerisinde  vatan şairleri Mehmet Akif Ersoy ve Süleyman Nazif’in kabirleri yan yanadır.


Çoğu kişi buradan habersiz geçer...

Öyle ise biz neden hatırladık?

Süleyman Nazif  der ki :

 “Gelecek günlerde, kılıç, fikir, kalem kahramanı yetiştirmek için, geçmiş kahramanlar daima hatırlanmalı ve daima yükseltilmelidir. Nankörlük fertlerden ziyade milletlerin hayat sayfalarını kirletir. Unutmak ise nankörlüklerin en büyüğüdür.”
Bu vesileyle dualarımdan sonra bu iki kahramanı yazıma konu edinmiş oldum.

Akif ve Nazif hiç bir zaman bükülmemiştir.

Mehmet Akif İttihat ve Terakki Cemiyetine  katıldığında  Cemiyetin tüm emirlerine koşulsuz bağlılık” ifadelerini kabul etmemiş, “Ben ancak cemiyetin ‘doğru’ emirlerine bağlı kalırım.Mutlak bağlılık sözü veremem” diye itirazını dile getirmiştir. Bu olaydan sonra,  yemin metni değiştirilmiştir. Aynı tutumu Süleyman Nazif de göstermiştir.


Osmanlı'nın son döneminde başta Araplar ve Arnavutlar olmak üzere bazı müslüman kavimlerin ayrılma gayretleri karşısında yine Mehmet Akif duvar olur;
 “Bunu benden duyunuz, ben ki, evet, Arnavudum…
Başka bir şey diyemem:
İşte perişan yurdum!..”
Mehmet Akif,   Balkanlar'ın kaybedilmesinden bu kavmiyetçileri sorumlu tutmuş onları “kaltaban” ismi ile anmıştır.

Akif, babasının mezarı başına giderek babasından ırkçılık fikrine karşı meseleye diriler gibi kayıtsız kalmayıp imdada yetişmesini ister:


“Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk,
Bak, nasıl doğranıyor?..
Kalk, baba, kabrinden kalk!..
Diriler koşmadı imdâdına, sen bâri yetiş…”

Süleyman Nazif de tepkisini“  damarlarımdaki kan halis Türk kanıdır. Ve  an ceddin müslümanım. Hatta bu hususta diğer Osmanlı Türklere biraz da tefevvük, yani tekaddüm iddia etmeye hakkım vardır. Çünkü Selçukilerle gelen Türklerin evlatlarındanım.Ancak       önce müslüman, sonra Osmanlı, en sonra Türk’üm” diyerek göstermiştir.

Akif,Birinci Dünya Savaşı'nda Teşkilat-ı Mahsusa'ya katılmış, Ortadoğu'yu karış karış gezmiş, Şerif Hüseyin ve Arapların isyanına karşı dini propaganda yaparak büyük yararlılık göstermiştir.

8 Şubat 1919 günü işgal kuvvetleri Fransız generalin öncülüğünde  İstanbul’u işgal ettiğinde, Ermeni Rum ve diğer azınlıklar  Fatih Sultan Mehmet geldi diye  şaşalı bir sevinç gösterisi yaptılar.

Bu olaya çok üzülen Süleyman Nazif ertesi gün Hidayet gazetesinde kara bir çerçevede  KARA BİR GÜN isimli yazı yayınladı;

“Gayrimüslimlerin bu gösterisi Türk'ün ve İslam'ın kalbinde  ömür boyu kanıyacak yara açtı. Aradan asırlar da geçse bu unutulmayacak nesilden nesile torunlarımıza anlatılacaktır.
Alman orduları 1871 yılında Paris'e Napolyon'un zafer takından geçerek girdiğinde Fransızlar bizim kadar  hakaret görmemişti.  
Mevcudiyeti  bizim gönlümüzün yüceliğine borçlu olan bu gayrimüslimler şamata çığlıklarıyla matem günümüzde en acı tokatını  attılar,
Biraz da buna müstehak olduk,her milletin hayat sayfalarında zafer de yenilgi de olur, Fransa Kralını tahtına oturtan Viyana'yı defada kuşatan bu milletin kaderinde çok acı bir satırda yazılıymış, her hal değişir.
Arapların güzel bir söz var;
’Sen Sabret. Çünkü nasıl olsa zaman sabretmez”
Bu yazı üzerine Nazif  hakkında, Fransızlar idam emri çıkarmış ise de İngilizler tarafından Malta'ya Sürgüne gönderilmiştir.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk bizzat Mehmet Akif Ersoy'u Milli Mücadele'ye davet etmiştir. Akif derhal Ankara'ya geçmiştir.

Akif, 1914 yılından Almanya seyahati sırasında söylediği
“Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz!”

Sözleri milli mücadelenin sembolü haline gelmiştir.

Mehmet Akif Ersoy Burdur milletvekili seçilmiştir.
Anadolu'daki vaizleri ve çıkardığı dergi milli mücadelede çok büyük yararlılık göstermiştir.

İstiklal marşımızın şairi olan Mehmet Akif kendisine verilen maddi ödülü kabul etmemiştir.

Akif ve Süleyman Nazif, şahsî hesaplarla tutunma gayreti içinde basit emellerin adamı değil; gerçekleri kendi yaşamında tatbik ederken de ağır bedellere katlanan büyük bir dava adamlarıdır.
Onlara göre yaşam, vurdum duymaz fikir fukarası insanların nazarında ancak bir eğlenceden ibarettir.

Süleyman Nazif bunu  şöyle dile getirmiştir;

“Dinimden, devlet ve milletimden ayrılmış ve mahrum edilmiş bir yetim diyar üstünde muhteşem saraylar, güçlü çocuklarım yükseleceğine, evim bir avuç kül, sülalem de mezarlar olsun”.

1927 yılında vefat eden,kendi cenazesini bile kaldıracak malvarlığı bulunmayan Süleyman Nazif’in cenaze masrafını Türk Tayyare Cemiyeti karşılamış, Edirnekapı mezarlığındaki mezarını da İstanbul Belediyesi yaptırmıştır.

Mehmet Akif'in de akıbeti farklı değildi.  27 Aralık 1936 tarihinde vefat  ettiğinde, fakirlik içinde bir otelde kalıyordu.
Çoğumuzun farkına varmadan yanından geçtiği iki kahraman Edirnekapı'da yan yana yatıyorlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KOYBOLMAYA YÜZ TUTAN ODABAŞILIK MESLEĞİNİN SON TEMSİLCİLERİ.

KOYBOLMAYA YÜZ TUTAN ODABAŞILIK MESLEĞİNİN SON TEMSİLCİLERİ...  Karaköy Bankalar Caddesi nin her iki tarafı  ihtişamlı binalarla çevrilmiş. Eskiler hanları yaparken küçük esnafı düşünmüşler. Kira ve aidatlarda esnafın ödeyebileceği şekilde düzenlenmiş...  Eski tarihi hanlar yenilenerek ya bankaya ya da otele dönüşüyor... Hanların içindeki onlarca dükkanda zaman içinde başka yerlere taşınacaklar. Mağdur olacaklar... Hanlar kapanınca odabaşılar daha büyük problem yaşayacak. Çünkü onların iş alanları bitecek. Odabaşılar hanların temizlik ve güvenliği ile yönetiminden sorumludur.Buna mukabil kira ücretinin bir kısmını gelir olarak  kendisi toplar. , Yargıtay uygulamasında, odabaşılık kat mülkiyeti sistemine geçilmemesi nedeniyle yönetici ve kapıcısı bulunmayan işhanlarında, bunlara ait görevlerin yerine getirilmesini sağlayan bir meslek olarak nitelendirilmekte, odabaşılarının yaptıkları bu hizmetler karşılığında belli bir miktarda ücrete hak kazanacakları, ...

Kasten yaralama suçlarında 671 sayılı KHK uygulaması

Kasten yaralama suçlarında 671 sayılı KHK uygulaması Bir düşünür "İşkencenin en kötüsü, kanunla işkence etmektir." Derken çok haksız değildi. Son tahliyelerde farklı uygulamalar farklı yorumlar gerçekleşti.Bende kasten yaralama suçlarında denetimli serbestlik ve şartlı tahliye konusundaki düşüncelerimi paylaşmak gereği duydum. Kasten yaralama suçu TCK’nın 86 ,87 ve 88.maddelerinde düzenlenmiştir. Bu suçun TCK 86 maddesinde düzenlenmiş halinde,hükümlünün koşullu salıverilmesi için ,671 sayılı KHK ya göre mahkum olduğu cezanın 1/2 sini cezaevinde geçirmesi gerekir. Hükümlünün denetimli serbestlikten faydalanabilmesi için açık cezaevine çıkma hakkına sahip olması gerekir.Bu husus denetimli serbestlik indiriminden faydalanması için çok önemlidir. TCK 86 maddesinin cezası bir yıldan 3 yıla kadar hapistir.(86/1) Eğer mağdurun yarası basitse dört aydan bir yıla kadar hapistir.(Şikayete tabidir) Eğer üst soya, alt soya, eşe veya kardeşe karşı ya da beden veya ruh bakımı...

İYİ PARTİ İSTANBUL İL BAŞKANI SN SATUK BUĞRA KAVUNCU'YU ZİYARETİMİZ,

İstanbul  İYİ Parti il Başkanı Sn Saltuk Buğra Kavuncu'yu HUSİAD olarak  yöneticimiz Sn Hasan Tunaboylu,kurucumuz Sn Dr Dursun Çiçek, yöneticilerimiz,Sn Yusuf Bayrak  ,Sn Metin Gün,Dr Beyzade Özkahraman, Cahit Bahçeci,Temel Yıldırım,Adem Özdemir, Av Sandra İsabella Tarancı ,Av  Muhammet Yiğit ile ziyaret ettik... Sn Başkan Kavuncu İYİ Parti İl Başkanlığı'nın yerel seçimler hakkındaki çalışmaları konusunda bilgiler verdi, Bizde düşüncelerimizi aktardık. İl Başkanı Sn Kavuncu'yu il  kongresinde ki birleştirici çalışmalarından dolayı tebrik ettik. İl teşkilatı çalışmaları, Çin zulmune karşı Doğu Türkistanlılara verdiği destek, yerel seçimlerdeki gerek İstanbul İYİ Parti il teşkilatının gerekse ,CHPlilerin de takdirini kazanan özverili çalışması, eşsiz samimiyeti ve mütevaziliği ile Sn Kavuncu'yu,İstanbul'u anlamış; irfan ehli ,zihni pak, gönlü temiz ,Türk İslam milliyetçisi  İfrit yayanlara karşı korkusuz ,davasına inanmış ve davası  uğruna hayl...