"Yargıç doğru karar verseydi, belki de suçlu suç işlemezdi." Dostoyevski...
Hayat acımasızdır.
Kimi zaman vicdanımızın kabul etmediği olaylarla karşılaşırız.
Eğer bunlar adaletin içinde gerçekleşirse toplum hafızasında daha büyük yaralara neden olur.
Aslında Adalet içinde vicdana ters olan kararların çoğu yetersiz yasalardır.
Bazen de hukuk uygulayıcılarının devletin uzun koridorlarında memur olarak yol alırken, düz mantık yürütmeleri sonucu toplumun sosyal adalet gerçeklerinden uzaklaşmalarına neden olur.
Bir düşünür,
"Suçu toplum hazırlar ,suçlu işler" demiş.
Bu millet ve onun kadim devleti hiç bir zaman cezaevlerinin kapısına Dante’nin cehenneminin kapısındaki “Buraya girenler, bütün ümitlerinize veda ediniz” (Lasciati ogni sperenza voi che entrata) tümcesini yazmamıştır.
Gazi Mustafa Kemal’in belirttiği gibi “Medeniyet demek, af ve müsamaha demektir. Affa,
müsamahaya dayanmayan medeniyet ceberrute dayanan medeniyettir ki çöker. O, medeniyet değildir"
İşte bu saikle 23 Nisan 1999 tarihinden önceki önemli bir kısmı suçlar için şartlı af niteliği taşıyan 4616 sayılı yasa yürürlüğe girmiştir.
Kamuoyunun Rahşan affı olarak isimlendirdiği 4616 sayılı yasa kadar kadar tartışılmış eleştirilmiş yasa yoktur.
Çokça karşılaştığımız suçta ve cezada orantısızlık hallerinden bir örnek verelim.
Varsayıma göre 1996 yılında eşine sarkıntılık eden şahıslarla tutuştuğu kavga sonucunda olay anında teslim olan,her nasılsa cinayet ve öldürmeye teşebbüsten ,toplam 36 yıl ağır hapis cezası alan ve bu cezası kesinleşen mahkumun, 4616 sayılı yasa uyarınca fiilen çekmesi gereken cezadan 10 yıl düşüldükten sonra 2004 yılında şartlı tahliye olduğunu ve 2006 yılında işyerinde maaşının ödenmemesi sonucu çıkan bir tartışmada, her nasılsa sabıkalı olması da göz önünde bulundurularak ,hakaret suçundan 10 gün hapis cezası aldığını ve bu cezanın kesinleştiğini düşünelim.
Bu kişinin hakaret suçundan 10 gün hapis cezası aldığı için geçmişteki işlediği suçun 26 yıl hapis cezasının aynen çektirilmesi adalet vicdanına uyar mı? ( İlk suçun 36 yıl cezası ikinci suçun işlendiği tarihten itibaren aynen çektiriliyor)
Şahsın hakaret suçundan aldığı 10 gün hapis cezasından sonra fakat 4616 sayılı yasadan yararlandığı ilk suçunun 36 yıl ağır hapis cezası ile ikinci suçun cezası(hapis) aynı cins olmadığı veya ikinci suçun cezasının ilk suçtan daha fazla olmadığı için 4616 sayılı yasanın kendisine tanıdığı şartlı affı bozulamaz.
Dolayısıyla şartlı tahliyesi de geri alınamaz.
Kaldıki 4616 sayılı yasa şartlı af niteliğindedir.Şartlı affa uyulmaması ile şartlı tahliyenin geri alınması farklı hukuksal kavramlardır.
Hal böyleyken toplumun uzlaşması ve vicdanı ile ortaya çıkan ,özel bir şartlı af niteliği taşıyan 4616 sayılı yasayı, yok sayan bazı çevreler , 4616 sayılı yasa yerine başka amaç ve koşullara uygulanmak için çıkarılmış 765 sayılı TCK nın 17 ile 5275 sayılı Ceza İnfaz yasasının 107. maddesine göre kasti bir suç işleyen kişinin şartlı tahliyesi geri alınır hükmünü uygulayarak, varsayımsal olaydaki gibi çok basit bir kasti suçtan (İkinci suç) ceza alan ve bu cezayı çeken mahkumu ,ikinci suçun işlendiği tarihten itibaren şartlı tahliyesini geri alarak ikinci suçun işlendiği tarihten itibaren ilk suçun( 36 yıl )ağır hapis cezasını aynen( 26 sene) çektirmektedirler.
Bazı makamlar ve yetkiler "vur deyince öldür" amacı taşımamalıdır.
765 sayılı TCK nın 17 nci maddesi ile 5275 sayılı Ceza İnfaz yasasının 107 nci maddesinde ki kasti bir ceza alan hükümlünün şartlı tahliyesi geri alınır kuralı ,lehinde ve aleyhinde görüşler ayrı bir tartışma konusudur.
Şartlı af niteliği taşıyan 4616 sayılı yasayla hiçbir ilgisi yoktur.
Yargısal makamların toplum nezdinde öç alma mevzii algısına neden olacak kararlardan bir an önce dönülmelidir.
Bu vakitten sonra karar merciinde ki hukuk uygulayıcılarının 4616 sayılı yasa hükümlerini toplum vicdanı için uygulayarak TBMM'nin kendilerine verdiği görev yerine getirmesi gerekir.
Toplumdaki en ufak adaletsizliğin huzursuzluk sebebi olduğu unutulmamalıdır.
Hayat acımasızdır.
Kimi zaman vicdanımızın kabul etmediği olaylarla karşılaşırız.
Eğer bunlar adaletin içinde gerçekleşirse toplum hafızasında daha büyük yaralara neden olur.
Aslında Adalet içinde vicdana ters olan kararların çoğu yetersiz yasalardır.
Bazen de hukuk uygulayıcılarının devletin uzun koridorlarında memur olarak yol alırken, düz mantık yürütmeleri sonucu toplumun sosyal adalet gerçeklerinden uzaklaşmalarına neden olur.
Bir düşünür,
"Suçu toplum hazırlar ,suçlu işler" demiş.
Bu millet ve onun kadim devleti hiç bir zaman cezaevlerinin kapısına Dante’nin cehenneminin kapısındaki “Buraya girenler, bütün ümitlerinize veda ediniz” (Lasciati ogni sperenza voi che entrata) tümcesini yazmamıştır.
Gazi Mustafa Kemal’in belirttiği gibi “Medeniyet demek, af ve müsamaha demektir. Affa,
müsamahaya dayanmayan medeniyet ceberrute dayanan medeniyettir ki çöker. O, medeniyet değildir"
İşte bu saikle 23 Nisan 1999 tarihinden önceki önemli bir kısmı suçlar için şartlı af niteliği taşıyan 4616 sayılı yasa yürürlüğe girmiştir.
Kamuoyunun Rahşan affı olarak isimlendirdiği 4616 sayılı yasa kadar kadar tartışılmış eleştirilmiş yasa yoktur.
Çokça karşılaştığımız suçta ve cezada orantısızlık hallerinden bir örnek verelim.
Varsayıma göre 1996 yılında eşine sarkıntılık eden şahıslarla tutuştuğu kavga sonucunda olay anında teslim olan,her nasılsa cinayet ve öldürmeye teşebbüsten ,toplam 36 yıl ağır hapis cezası alan ve bu cezası kesinleşen mahkumun, 4616 sayılı yasa uyarınca fiilen çekmesi gereken cezadan 10 yıl düşüldükten sonra 2004 yılında şartlı tahliye olduğunu ve 2006 yılında işyerinde maaşının ödenmemesi sonucu çıkan bir tartışmada, her nasılsa sabıkalı olması da göz önünde bulundurularak ,hakaret suçundan 10 gün hapis cezası aldığını ve bu cezanın kesinleştiğini düşünelim.
Bu kişinin hakaret suçundan 10 gün hapis cezası aldığı için geçmişteki işlediği suçun 26 yıl hapis cezasının aynen çektirilmesi adalet vicdanına uyar mı? ( İlk suçun 36 yıl cezası ikinci suçun işlendiği tarihten itibaren aynen çektiriliyor)
Şahsın hakaret suçundan aldığı 10 gün hapis cezasından sonra fakat 4616 sayılı yasadan yararlandığı ilk suçunun 36 yıl ağır hapis cezası ile ikinci suçun cezası(hapis) aynı cins olmadığı veya ikinci suçun cezasının ilk suçtan daha fazla olmadığı için 4616 sayılı yasanın kendisine tanıdığı şartlı affı bozulamaz.
Dolayısıyla şartlı tahliyesi de geri alınamaz.
Kaldıki 4616 sayılı yasa şartlı af niteliğindedir.Şartlı affa uyulmaması ile şartlı tahliyenin geri alınması farklı hukuksal kavramlardır.
Hal böyleyken toplumun uzlaşması ve vicdanı ile ortaya çıkan ,özel bir şartlı af niteliği taşıyan 4616 sayılı yasayı, yok sayan bazı çevreler , 4616 sayılı yasa yerine başka amaç ve koşullara uygulanmak için çıkarılmış 765 sayılı TCK nın 17 ile 5275 sayılı Ceza İnfaz yasasının 107. maddesine göre kasti bir suç işleyen kişinin şartlı tahliyesi geri alınır hükmünü uygulayarak, varsayımsal olaydaki gibi çok basit bir kasti suçtan (İkinci suç) ceza alan ve bu cezayı çeken mahkumu ,ikinci suçun işlendiği tarihten itibaren şartlı tahliyesini geri alarak ikinci suçun işlendiği tarihten itibaren ilk suçun( 36 yıl )ağır hapis cezasını aynen( 26 sene) çektirmektedirler.
Bazı makamlar ve yetkiler "vur deyince öldür" amacı taşımamalıdır.
765 sayılı TCK nın 17 nci maddesi ile 5275 sayılı Ceza İnfaz yasasının 107 nci maddesinde ki kasti bir ceza alan hükümlünün şartlı tahliyesi geri alınır kuralı ,lehinde ve aleyhinde görüşler ayrı bir tartışma konusudur.
Şartlı af niteliği taşıyan 4616 sayılı yasayla hiçbir ilgisi yoktur.
Yargısal makamların toplum nezdinde öç alma mevzii algısına neden olacak kararlardan bir an önce dönülmelidir.
Bu vakitten sonra karar merciinde ki hukuk uygulayıcılarının 4616 sayılı yasa hükümlerini toplum vicdanı için uygulayarak TBMM'nin kendilerine verdiği görev yerine getirmesi gerekir.
Toplumdaki en ufak adaletsizliğin huzursuzluk sebebi olduğu unutulmamalıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder